Ana içeriğe atla

Nitelikli

Scrikss 419 Üzerine

1966 yılında Türkiye'deki ilk modeli olan 17 serisini üretimesinin üzerinden epey bir zaman sonra markanın 419 modeli, dolma kalem hobisine yeni başlamış olan bendeniz ile buluşmustu. Vidalı kapak, akrilik reçine malzemeden yapılması, piston dolum sistemi ve altin rengi trimleri çok hoşuma gitse de, ilk baştaki yazılarımdan diğer başlangıç dolma kalemlerimden farklı bir tat alamamış gibiydim. Beni şimdilik tatmin eden iki yönü vardı. Bunlar pistonlu dolum sistemine sahip olması ve haznesinin kartuşlu kalemlerime göre fazla mürekkep almasıydı. Bu sebepten uzun süreli kullanım sağlıyordu. Elimdeki az sayıda kalemden tek pistonlu kalem olması sebebiyle de neredeyse tüm yazılarımı bu kalemle yazdım. Zamanla altın rengi trimlerde renk atması meydana geldi ancak soyulma şeklinde değil renk değişimi şeklinde gerçekleşti ve gözüme rahatsız edici gelmedi. Daha sonra pratik çek çıkar kapaklı kalemlerimin kapakları su koyuvermeye başlayınca vidalı kapağı da hoşuma gitmeye başladı.

Gölyazı'da kısa paslaşmalar

 BURSA-GÖLYAZI


Gölyazı'ya Giriş


    21 Ağustos Cumartesi. Güneşli bir Bursa sabahını atlatıp öğle vaktine yaklaşınca Şehir merkezinden İzmir istikametine doğru yaklaşık 15-20 dakika mesafede bulunan Gölyazı Köyü'ne doğru yola çıkıyorum. Şehir merkezinden Köy 'ün girişindeki ayrıma kadar oldukça yoğun bir trafik var hafta sonu. Daha önce pek bilgi sahibi olmadığım bu yerle ilgili internet üzerinde kısa bir araştırma yapmıştım yola çıkmadan. Köy Antik dönemde Yunan mitolojisi tanrısı olan Apollon'a adanmış Apollonia isimli antik kentin üzerine kurulmuş Uluabat Gölü tarafından çevrelenen bir yerleşim. Hafta sonu araç trafiğine kapalı olan köye girişte araçlar için yapılan otoparklara cüzi bir ücret karşılığında aracınızı bırakabilirsiniz.


 









Zambak Tepesinden Gölyazı




Aziz Panteleimon Kilisesi
    Bu aralar İncir ve Şeftali zamanı olduğundan köyde meyve alım noktaları faal durumda. Köye doğru biraz yürüyünce sol tarafınızda birden evlerin lokantaların arasında kalan Rum Ortodoks kilisesi olan Aziz Panteleimon Kilisesi beliriyor. 20. y.y. başlarında inşa edilen kilise Türk-Yunan mübadelesinden sonra terk edilen kilise daha sonraları doğal sebeplerden dolayı tahribata uğramış ve restore edilmiş haliyle Gölyazı Kültür Evi olarak hizmet veriyor. Köyde uzun süre Rumlar ve Türkler birlikte yaşamış ancak Rumlar ağırlıktaymış. Geçmişte de olduğu gibi bugün de bir çok insan balıkçılık yapıyor köyde. Aynı zamanda gelen yerli ve yabancı turistler balıkçıların tekneleriyle yaklaşık 50₺ karşılığı göl turu yapabiliyor. Köye girmeden hemen yarım adanın tam karşısında Uluabat gölü kıyısında kalan tepeye doğru tırmanıyorum. Burada dolaşan pek fazla ziyaretçi yok. Tepenin üzerinde Nekropol kalıntıları bulunuyor. Bu Nekropolun hemen altında Antik tiyatro kazı çalışmaları mevcut. Zambak tepe ismi verilen bu tepede kuş gözlem kulesi var ve Göl kıyısındaki kuş yerleşim alanlarını buradan rahat bir şekilde izlemek mümkün. Tekrar yönümü köye çeviriyorum.





Ağlayan Çınar
Köyün hemen girişinde Ağlayan Çınar isminde dev gövdeli bir çınar ağacı mevcut ve buraya gelen ziyaretçilerin en çok ilgisini çeken şey sanırım bu nokta. Yaklaşık 750 yaşında olan bu ağacın önündeki kalabalık fotoğraf çektirmek için birbirlerini bekliyor. Köy ile kara bağlantısı Yaz aylarında altı kuru bir köprü üzerinden gerçekleşmekte. Kış aylarında yükselen göl köprünün alt kısmını dolduruyor. Köprüye doğru yaklaşırken yol üzerinde çeşitlik atıştırmalıklar ve köylüler tarafından satılan köy ürünleri bulmanız mümkün. Ağlayan Çınar'ın yanından sıyrılıp köprüyü geçince hemen sağınızda Yalı Kahvesi bulunuyor. Burada oturup gelen ziyaretçileri ve gölü izleyerek soluklanabilirsiniz. Sol tarafta ise şimdilerde kayıkların beklediği yer antik dönemde kentin limanı olarak kullanılmış. Yarım ada üzerinde evlerin başladığı noktada antik kente ait sur kalıntıları ara ara göze çarpıyor. Bu surlar artık köydeki evler için bahçe duvarı görevi görüyor. Ara sokaklarına dalınca bazı evlerin zamana dayanamadığı ve yerlerine yenilerinin yapıldığını görüyorum.
















Biraz etrafa bakınıp sahile doğru çıkıyorum . Çok büyük olmayan bu yerde sanırım yürümek dışında yapılacak pek bir şey kalmıyor köyü tanımak için. Ağaç, kayık ve büyük taşlarla süslü sahil boyunca yürüyüp yeniden köprünün başında bulunan açık alandaki balık lokantalarından birine giriyorum. Buradaki lokantalarda en çok bulunan balık sanırım Turna balığı. Gelmişken yiyeyim dedim. Balık fiyatları girişteki tabelalarda yazıyor ve çoğu lokanta aynı fiyata satıyor. Biraz bekledikten sonra kızarmış domates ve biberle birlikte gelen kızarmış Turna balığının tadına bakıyorum. Tam da benim damak zevkime uygun. Hesap öderken nereden geldiği belli olmayan fazladan para alma olayı da olmadığı için sevindim -buna sevinilir mi bilemedim- açıkçası. Sonrasında yine geldiğim yere köy girişine doğru elimde siyah incirlerle yürüyüp bu kısa Gölyazı turunu da burada bitirmiş oldum.



















Yorumlar

Popüler Yayınlar