Ana içeriğe atla

Nitelikli

Scrikss 419 Üzerine

1966 yılında Türkiye'deki ilk modeli olan 17 serisini üretimesinin üzerinden epey bir zaman sonra markanın 419 modeli, dolma kalem hobisine yeni başlamış olan bendeniz ile buluşmustu. Vidalı kapak, akrilik reçine malzemeden yapılması, piston dolum sistemi ve altin rengi trimleri çok hoşuma gitse de, ilk baştaki yazılarımdan diğer başlangıç dolma kalemlerimden farklı bir tat alamamış gibiydim. Beni şimdilik tatmin eden iki yönü vardı. Bunlar pistonlu dolum sistemine sahip olması ve haznesinin kartuşlu kalemlerime göre fazla mürekkep almasıydı. Bu sebepten uzun süreli kullanım sağlıyordu. Elimdeki az sayıda kalemden tek pistonlu kalem olması sebebiyle de neredeyse tüm yazılarımı bu kalemle yazdım. Zamanla altın rengi trimlerde renk atması meydana geldi ancak soyulma şeklinde değil renk değişimi şeklinde gerçekleşti ve gözüme rahatsız edici gelmedi. Daha sonra pratik çek çıkar kapaklı kalemlerimin kapakları su koyuvermeye başlayınca vidalı kapağı da hoşuma gitmeye başladı.

Van'a Bak!

 Van'dan



    Zaman Yetmedi

    Van içinde kısa bir gezintiye başlıyoruz 2021 Temmuzunun başında. Bütün listeyi gezmeye zaman ne yazık ki yetmedi. İlk gün gündüz yolculuk yaptığımız için yorgun bir halde şehir merkezine ufaktan göz gezdirip otele geri dönüyorum. Sıcaklık baş döndürüyor. Bölgedeki bilinen en eski yerleşimi yaklaşık 3 değil 5 değil tam 9 bin yıl öncesine dayanıyor Van şehrinin. Türkiye'nin en büyük gölü ve Dünya'daki tek sodalı göl - ki bu yüzden sadece kendine has balık türü olan inci kefalinden başka balık bulunmuyor- olan Van Gölü'nün yanına kurulmuş  bir şehir burası. Şehrin kalesi, şehir merkezinin doğusuna doğru Van Gölü'nün yanında bulunuyor. Milattan önce 2 binlerde Hurriler burada Hurri Devletini kuruyor ve Hurrice konuşuyorlar. Sümer kaynaklarında Hurriler'in Asya kökenli olduğu bilgisi yer alıyor.  Daha sonra buradaki küçük kabileler birleşip Urartu Devletini Tuşba (Tuşpa) civarında kuruyorlar. Mezopotamyada kurulan medeniyetlerin dillerinde bizim dilimizde olan sert ünsüz harfler sanki daha çok baskın gibi geliyor bana nedense. 







 Buradan çıkıp Van kalesi yakınına kurulan Van Müzesini ziyaret ediyoruz. Giriş ücreti olarak çok cüzi miktar ödedikten sonra ilk başta önyargıyla girdiğim müzeden gerçekten tat alarak çıkıyorum. Daha önce bilgi edinmediğim müzede pek az sayıda eser olduğunu, hemen göz gezdirip çıkacağımı düşünmüştüm. Burada Paleolitik Çağdan Günümüze bölgeye ait eserler ve memleketin başka yerlerinden getirilmiş birçok eser sergileniyor. Müze de yine bizim arkadaşın ilgi alanından çıkmayan Kettlebelline rastlıyorum. Görünüş olarak günümüzdekilerden hiçbir farkı olmayan bu aletler o zamanlarda da aynı amaç için kullanılmış. Bir ağırlığı olsun diye. Müzede çektiğim fotoğrafların birkaç tanesini paylaşıyorum. Tarih severler için gidilmesi gereken bir yer bence burası.













   

    Kediler Sahiplenilebiliyor


     Her neyse Sonraki sabah önce Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nin kurmuş olduğu Van Kedileri ile ilgili araştırmalar ve bu görülmeye değer kedileri korumak için kurulan Kedi Evi'ne gidip bu farklı renkteki gözlere sahip sevimli dostları ziyaret ediyoruz.  Bu merkezde sahiplendirilmek üzere kediler de bulunmakta. Ancak gördüğüm üzere aynı türden ancak beyaz olmayanlar sahiplendirilme bölümünde bulunuyordu.

















Ardından yönümüzü batıya doğru çevirip Gevaş ilçesine, Akdamar adasına doğru ilerliyoruz. Yaklaşık 20-25 dakikalık bir mesafe var arada. İskele etrafında aracınızı bırakabileceğiniz ücretsiz otoparklar mevcut. Buradan kişi başı 25₺ karşılığında teknelerle 15 dakikalık bir yolculuk sonunda adaya varılıyor. Adaya giriş ücreti ise 15₺. Görünüş itibariyle Ege'de deniz kenarında bir dağın üzerinde geziyormuş hissiyatı uyandırıyor burası. Adada bizim Akdamar kilisesi olarak bildiğimiz Ermeni Apostolik inancına ait Surp Haç Kilisesi bulunuyor. 10. Yüzyılda yapılan kilisenin içinde diğer eski yapılardakine benzer perspektifsiz rölyefler bulunuyor. Burası da konumu itibariyle Van'a gelenlerin uğraması gereken bir yer. Gün yavaş yavaş batmaya başlarken yeniden merkeze dönüyoruz. Van gölü kenarında bulunan tesislerde akşam için güzel manzaralı bir masa ayırtmayı unutmayın.


Akdamar Kilisesi Duvarları

    Son Gün

3. Gün erken saatlerde Muradiye ilçesine yolculuğumuz başladı. Şelaleleriyle ünlü bu yeri de görmemek olmazdı tabii ki. Ah bir de şelalenin altında duş almaya çalışanlar olmasa. Sıcak hava ve uygun giyimimiz olmadığı için Muradiye Şelalelerinin yanında uzayıp giden yürüyüş yoluna hiç girmedik bile. Öğrendiğimiz kadarıyla buradaki kayalardan kış zamanı daha çok su akar, Şelale suyuyla karışan dere yükselir, her taraf karla kaplı olurmuş. Piknik alanı görünümündeki bu yeşil alan tabii olarak çevredeki fotoğraf meraklılarının da sıkça uğradığı bir yer. Muradiye dönüşü Ünseli mahallesinde Atayurt'a uğruyoruz. Van gölü kıyısında küçük bir burunda Kırgızlar tarafından işletilen Atayurt, dinlenmek ve vakit geçirmek için güzel bir alan. Muradiye kaymakamlığının bir projesiymiş burası. Burada dilerseniz keçe çadırlarda vakit geçirebilir, isterseniz ok atıp, at sürebilirsiniz. Hediyelik eşya ve kıyafetler de bulabileceğiniz bir işletme burası. Semaver çayı yanında Kırgızların kendilerine has bir atıştırmalığı getiriliyor önümüze ismine 'Çıtır' diyorlarmış. Kızarmış hamurdan yapılan, içinde ceviz, kuru üzüm ve bal bulunan ve çokça susatan güzel bir yiyecek. Bu kısa Van gezisi de burada bitiyor. Şimdilik göremediğim yerleri umarım bir dahaki sefere görürüm.


Muradiye Şelaleleri


Van Gölü'nde Günbatımı

Yorumlar

Popüler Yayınlar