-Spoiler içerir.
Her zaman düşünmeye ihtiyaç duymadan yaptığımız şeyler, yabancısı olduğumuz ortamlarda nasıl çaba sarf ettiğimiz bir şey olabiliyor?
Martin yeni bir ortama girdiğinde yaşadığı şeyler bana üst satırdaki başlığı attırdı, yazının geri kalanın bununla bir ilgisi olmayabilir ama siz yine de bu soruyu bir düşünün :)
Alt sınıfa ait olmak, üst sınıfa hayran olmaktan geçermiş. Kendilerince, kendilerinden başkalarına ait düşüncelerin, kendilerinin düşüncelerinden dana üstün olamayacağını düşünenlerin aslında çok da matah fikriyatlarının olmadığını görüyor Martin. ( yazarken anlatmaya çalıştığım şeyi anlamakta zorlandım.) Birine aşık olmaktan ziyade onun içinde yaşadığı dünyaya aşık olduğunu fark ediyor epey sonraları. O noktaya ulaşmak ve aynı seviyede olabilmek için okur da okur kahramanımız. Hiç çekinmeden de öğrenip sindirdiği, ürettiği fikirleri beyan eder. Bundan ötürü de kalıplaşmış fikirlere sahip ve yerleşmiş inançları olan, sınıfına ulaşmaya çalıştığı kişilerden tepki görür. İnsanların Martin'de, sadece görebildiklerinin var olduğuna inanmaları, bu yanılgıyı zamanla yüzlerine vurmak için bir fırsat sunmakta. Kitabı okurken kahramanın kendimle özdeşleştirdiğim bir yanı vardı; Severek bir işi, dinlenmek-uyumak için bile bırakmak istememesi ve böyle geçen zamanın boşa geçmiş sayması. Ayrıca yapamaya değer zevkli bir iş yoksa uyku, zamanın daha hızlı geçmesi sağlayan bir seçenek olabilir . Kitaptaki kahramanın hayattaki amacının özetini bir cümleyle özetlemişti aslında yazar; 'Martin Eden'in günlerine egemen olan şey meraktı'. Pes etmemeyi öğrenmek! İşte geleceğimiz için büyük bir kazanç. Karamsarlığın arasından sıyrılıp uğraşlarımıza devam ederek kara talihi yenebilmek. Martin'in yaptığı buydu.
Bizi boğan şeylerin isteklerimizin imkansızlığı değil onu elde edebilme fırsatımız olmaması - ki o zaman yeni hedefler için çabalamak gerektiğini düşünürüm- ya da onu elde etmeye çalışma cesaretini kendimizde bulamamamız. Belki de bunu engelleyen başka bir güçtür. İşte Martin inancıyla, fikriyle, azmi ve sebatıyla kendi kaderini yazmıştı. Hayatının sonlarına doğru ise hedefini gerçekleştirmiş olmanın durgunluğunu yaşıyordu. Önem verilenin insanın düşüncelerinin değil alım gücünün olduğunu anladığında insanların samimiyetine karşı yaşadığı hayal kırıklığıdır belki de onu böyle hissizleştiren.
Yorumlar
Yorum Gönder