Ana içeriğe atla

Nitelikli

Scrikss 419 Üzerine

1966 yılında Türkiye'deki ilk modeli olan 17 serisini üretimesinin üzerinden epey bir zaman sonra markanın 419 modeli, dolma kalem hobisine yeni başlamış olan bendeniz ile buluşmustu. Vidalı kapak, akrilik reçine malzemeden yapılması, piston dolum sistemi ve altin rengi trimleri çok hoşuma gitse de, ilk baştaki yazılarımdan diğer başlangıç dolma kalemlerimden farklı bir tat alamamış gibiydim. Beni şimdilik tatmin eden iki yönü vardı. Bunlar pistonlu dolum sistemine sahip olması ve haznesinin kartuşlu kalemlerime göre fazla mürekkep almasıydı. Bu sebepten uzun süreli kullanım sağlıyordu. Elimdeki az sayıda kalemden tek pistonlu kalem olması sebebiyle de neredeyse tüm yazılarımı bu kalemle yazdım. Zamanla altın rengi trimlerde renk atması meydana geldi ancak soyulma şeklinde değil renk değişimi şeklinde gerçekleşti ve gözüme rahatsız edici gelmedi. Daha sonra pratik çek çıkar kapaklı kalemlerimin kapakları su koyuvermeye başlayınca vidalı kapağı da hoşuma gitmeye başladı.

İzmir'de Bir Gün

İzmir'e Doğru

    2022 Yılını yazmadan kapattım. 2023'e yazarak başlamak istiyorum. Eylül-Ekim ayları gevşer fren yayları diyerek 23 Eylül sabahı saat 4 sularında atlayıp arabama ve epeydir görmek isteyip fırsat bulamadığım Efes Antik kentini görmeye, İzmir'e doğru sürüyorum. Sonbaharın serin geçen gecesinde Bursa'dan çıkarken sisten karanlık bile neredeyse görünmeyecek hale gelmişti. Yolun sessizliğinin uykumu getirdiğini anladığımda Dücane CÜNDİOĞLU ve Ahmet ARSLAN hocanın daha önce TV'de yayınlanmış programlarını açıp yol boyunca dinliyorum. Felsefe dinlemek bana keşfedilmiş güzelliklerin sergisi gibi geliyor. Balıkesir civarlarında gün ağarıp dikiz aynamda gün doğumu belirince, arada bir aynadan bu güzel manzaraya bakıp, sanki güneşi sırtıma yüklemiş gibi Ege'ye giriyorum bilmediğim kasabaların yanından. Erken kalkmak zorunda olanların uzaktan duyduğu yabancı bir otomobil uğultusundan başka bir şey değilim o vakitlerde. 

Efes'e Varınca

    Nihayet İzmir'e vardığımda yeni uyanmış gibi dinç ve bu kısa tatili görmek isteğim yerde geçirmek için heyecanla arkadaşım Okan'ın yanına gidiyorum. Uzun zamandır görmemiştik birbirimizi. Hem Okan'la konuşmak hem İzmir iyi geliyor bana. Hava güneşli ve sıcak. Yaz günü gibi. Arabayla yaklaşık yarım saatlik bir yolculuktan sonra Selçuk ilçesine varıyoruz. Burası İzmir'in en güneyinde, küçük fakat turistlerin çokça uğradığı bir yer. Çünkü Efes antik kenti burada. Aracımızı antik kentin girişinde bulunan alana park edip gişelere varıyoruz ki ne göreyim müze kartımın tarihi geçmiş, müze giriş ücretini hatırlamamakla beraber müze kart fiyatının 3-4 katı gibi bir şeydi sanırım, yeni bir kart alıp alana giriyor ve tarihin derinlerinden gelen havayı teneffüs etmeye başlıyoruz.

Efes antik kenti
Ticari Agora
    İsim olarak daha öncesine tarihlense de üzerinde bulunduğumuz yer M.Ö. 300 yıllarına uzanıyor. Yapılarının çoğu mermer olan Efes, Roma döneminde bu hale gelmiş. Daha önce yer değiştirip buraya gelen Efes, Bizans döneminde de taşınmış ve nihayet 14. yüzyılda Türkler tarafından alınmış.






Antik Kentte Yürüyüş


    Antik kenti gezmeye başladığımızda kısa süreceğini ve yolun yorgunluğundan sonra biraz dinleneceğimi düşünmüştüm, yanılmışım. İçeri girdiğimizde kalabalık insan gruplarının arasında kaybolup kente uzana yolda ilerlemeye başladık sağı solu fotoğraflayarak. Girişteki yolun ardından Liman Caddesi denilen yola geliyoruz yolun iki yanından yol boyu sütunlar uzanıyor. Bu caddenin hemen karşısında Antik tiyatro bütün ihtişamıyla bir karadelik gibi insanları içine çekiyor. Yazdığım hikayeye ilham olacak ögelerden de besleniyorum gezerken.


Sonra Gladyatörlerin savaştığı arenaya, antik tiyatroya geliyoruz. Vay be! Nice dövüşlere tanık olan alanda yürürken insan geçmişe gidip kendisini bir elinde Gladius bir elinde Scutum'u ile bağırıp slogan atan izleyicilere selam veren savaşçıların yanında buluyor. Arenanın kenarlarında ise savaşçıların meydana çıktıkları demir kapılar var ancak buralar kapalı. Bu alan sadece dövüşler için değil sanatsal faaliyetler için de kullanılan alan günümüzde hala sanatsal faaliyetler için kullanılmakta.


Efes Antik Tiyatrosu





Antik tiyatronun yanındaki yolun ismi Mermer Caddeymiş. Buradan yürüyüp Ticari Agora kalıntılarının yanında geçip muhteşem bir sanat eseri olan Celsus kütüphanesinin girişinin önünde buluyoruz kendimizi. Antik kentteki ziyaretçilerin yarısından fazlası bu istasyonda bekliyor. Kimi fotoğraf için kimi bu büyülü görseli uzun uzun izlemek için.


Celsus Kütüphanesi
Celsus Kütüphanesi



Celsus Kütüphanesi






    Biz de fotoğraf çektikten sonra Kütüphanenin karşısından şehrin diğer ucuna uzanan Kuretler caddesi üzerindeki ortaya çıkarılmış eserleri izleye izleye yürüyoruz. Yürüdüğümüz istikametin sağ tarafında yamaç evleri kısmı mevcut ancak buranın dış tarafı kapalı, bir üst seviye kartla girilen özel bir bölüm. Nedenini anlamamakla birlikte yola devam ediyoruz hemen solda latrina ve tuvaletlerin olduğu bölüme doğru giden bir geçiş mevcut. Hemen sonra ise Hadrianus Tapınağı'nın girişi bulunuyor. Tapınak girişeninde bulunan kabartmalarda şehrin kuruluş efsanesi anlatılmış. kısa sütunların üzerinde de sanırım eskiden heykeller mevcutmuş.

hadrianus tapınağı
Hadrianus Tapınağı


    Yolun devamında sağda henüz yeni yeni gün yüzüne çıkan küçük odacıkların olduğu kısmın önünde ise üzerinde mozaik kaplı bir kaldırım ve karşısında günümüze göre epey ihtişamlı bir çeşme bulunuyor ve hemen ardından yürüdüğümüz yolu bölen kenarları herkül kabartmalı sütunlarla kaplı bir kapı bulunuyor. Herkül Kapısı. Burada durup geriye baktığınızda yürüdüğünüz mermer yolu izleyebilirsiniz. Yolun devamında geniş bir yol ayrımı ve ayrımın ortasında, Memmius anıtının yanında şehirlerin olmazsa olmazı Sunak bulunmakta. 



Liman Caddesi


    Sol taraftaki yoldan devam ediyoruz yolumuza ve İnsan boyunu geçkin duvarların gölgesine sığınarak yürüyoruz. Duvarların iç kısımlarından su sesi geliyordu yanlış hatırlamıyorsam.  Bu yoldan ise yanında konser alanı ve Prytaneion  bulunan, yine sütunların bulunduğu  Devlet Agorası'na çıkıyoruz. Bu nokta Antik kentteki gezimizin son noktası oluyor. Kenti gezerken hala kazı çalışmalarının devam ettiğini görmek bu gezinin yeterli olmayacağını düşündürüyor. 










Kıyametten 10 yıl sonra


Yorgunluktan bitap şekilde yönümüzü Şirince köyüne dönüyoruz. Maya takviminin 2012 tarihinde bitmesinden dolayı kıyamet kopacağına inanan insanların sığındıkları yer Şirince. İsmi gibi gerçekten de şirin bir yer. Daha önce burada Rumlar yaşarken nüfus mübadelesinden sonra Türkler yaşamaya başlamış. Yürürken bolca şarap evi tabelası gördüğüm bu küçük yer her turistik yerin başına gelen şeye, hediyelik eşyacı istilasına uğramış. Hediyelik eşyaların ortak özelliği satıldıkları bölgeye has olmamaları sanırım. Ara ara yemek yiyebileceğiniz yerler de mevcut köyde. Dar sokakların arasındaki boşluklardan ara ara köy görünüp kayboluyor ilk başta. Açıklık bir yer güzel birkaç manzara yakalıyorum güneş tepeleri yalayıp son saatlerini yaşarken. Yeşilliklerin arasında beyaz renkli Rum evlerinin oluşturduğu manzaraya hayran kalmamak elde değil. Son olarak Şirince'ye ait birkaç fotoğrafla yazıma son veriyorum.



şirince
Şirince Köyü

Köyde Bir Ara Sokak





Hediyelik Eşyalar :)


Yorumlar

Popüler Yayınlar