Ana içeriğe atla

Gölyazı'da kısa paslaşmalar

 BURSA-GÖLYAZI


Gölyazı'ya Giriş


    21 Ağustos Cumartesi. Güneşli bir Bursa sabahını atlatıp öğle vaktine yaklaşınca Şehir merkezinden İzmir istikametine doğru yaklaşık 15-20 dakika mesafede bulunan Gölyazı Köyü'ne doğru yola çıkıyorum. Şehir merkezinden Köy 'ün girişindeki ayrıma kadar oldukça yoğun bir trafik var hafta sonu. Daha önce pek bilgi sahibi olmadığım bu yerle ilgili internet üzerinde kısa bir araştırma yapmıştım yola çıkmadan. Köy Antik dönemde Yunan mitolojisi tanrısı olan Apollon'a adanmış Apollonia isimli antik kentin üzerine kurulmuş Uluabat Gölü tarafından çevrelenen bir yerleşim. Hafta sonu araç trafiğine kapalı olan köye girişte araçlar için yapılan otoparklara cüzi bir ücret karşılığında aracınızı bırakabilirsiniz.


 









Zambak Tepesinden Gölyazı




Aziz Panteleimon Kilisesi
    Bu aralar İncir ve Şeftali zamanı olduğundan köyde meyve alım noktaları faal durumda. Köye doğru biraz yürüyünce sol tarafınızda birden evlerin lokantaların arasında kalan Rum Ortodoks kilisesi olan Aziz Panteleimon Kilisesi beliriyor. 20. y.y. başlarında inşa edilen kilise Türk-Yunan mübadelesinden sonra terk edilip ihmal edilmiş ve daha sonralarıda doğal sebeplerden dolayı tahribata uğramış. Şimdilerde restore edilmiş haliyle Gölyazı Kültür Evi olarak hizmet veriyor. Köyde uzun süre Rumlar ve Türkler birlikte yaşamış ancak Rumlar ağırlıktaymış. Köylü geçmişte de olduğu gibi bugün de balıkçılık yapıyor. Aynı zamanda gelen yerli ve yabancı turistler balıkçıların tekneleriyle yaklaşık 50₺ karşılığı göl turu yapabiliyor. Köye girmeden hemen yarım adanın tam karşısında Uluabat gölü kıyısında kalan tepeye doğru tırmanıyorum. Burada dolaşan pek fazla ziyaretçi yok. Tepenin üzerinde Nekropol kalıntıları bulunuyor. Bu Nekropolun hemen altında Antik tiyatro kazı çalışmaları mevcut. Zambak tepe ismi verilen bu tepede kuş gözlem kulesi var ve Göl kıyısındaki kuş yerleşim alanlarını buradan rahat bir şekilde izlemek mümkün. Biraz etrafa bakındıktan sonra yönümü tekrar köye çeviriyorum.





Ağlayan Çınar
Köyün hemen girişinde Ağlayan Çınar isminde dev gövdeli bir çınar ağacı mevcut ve buraya gelen ziyaretçilerin en çok ilgisini çeken şey sanırım bu nokta. Yaklaşık 750 yaşında olan bu ağacın önündeki kalabalık fotoğraf çektirmek için birbirlerini bekliyor. Köy ile kara bağlantısı Yaz aylarında altı kuru bir köprü üzerinden gerçekleşmekte. Kış aylarında yükselen göl köprünün alt kısmını dolduruyor. Köprüye doğru yaklaşırken yol üzerinde çeşitli atıştırmalıklar ve köylüler tarafından satılan köy ürünleri bulmanız mümkün. Ağlayan Çınar'ın yanından sıyrılıp köprüyü geçince hemen sağınızda Yalı Kahvesi bulunuyor. Burada oturup gelen ziyaretçileri ve gölü izleyerek soluklanabilirsiniz. Sol tarafta ise şimdilerde kayıkların beklediği yer antik dönemde yerleşimin limanı olarak kullanılmış. Yarım ada üzerinde evlerin başladığı noktada antik kente ait sur kalıntıları ara ara göze çarpıyor. Bu surlar artık köydeki evler için bahçe duvarı görevi görmekte. Ara sokaklarına dalınca bazı evlerin zamana dayanamadığı ve yerlerine yenilerinin yapıldığını görüyorum.
















Biraz etrafa bakınıp sahile doğru çıkıyorum . Çok büyük olmayan bu yerde sanırım yürümek dışında yapılacak pek bir şey kalmıyor köyü tanımak için. Ağaç, kayık ve büyük taşlarla süslü sahil boyunca yürüyüp yeniden köprünün başında bulunan açık alandaki balık lokantalarından birine giriyorum. Buradaki lokantalarda en çok bulunan balık sanırım Turna balığı. Gelmişken yiyeyim dedim. Balık fiyatları girişteki tabelalarda yazıyor ve çoğu lokanta aynı fiyata satıyor. Biraz bekledikten sonra kızarmış domates ve biberle birlikte gelen kızarmış Turna balığının tadına bakıyorum. Tam benim damak zevkime uygun. Hesap öderken nereden geldiği belli olmayan fazladan para alma olayı da olmadığı için sevindim -buna sevinilir mi bilemedim- açıkçası. Sonrasında yine geldiğim yere köy girişine doğru elimde siyah incirlerle yürüyüp bu kısa Gölyazı turunu da burada bitiriyorum.



















Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yağmurlu Birkaç Gün

    Yol İnsanı Terbiye Eder  Geyve-Bolu Arasında Bir Yer      Eylül'ün son günü saat sabahın beşi. Yağmur geceden başlamış, ziyanı yok. Meteorolojiyi umursamadan Bursa'dan koyuluyorum. Rotamı ve konaklamalarımı birkaç gün evvelinden belirlediğimden güzergahı hiç değiştirmeden, İznik üzerinden Bolu istikametine sürüyorum motorlu taşıtlar vergisini. Yağmur gittikçe şiddetini artırıyor. İznik'i geçip Adapazarı yoluna düşüp kara bulutların gölgeleri artık görünür olmaya başladığında yol üzerindeki sağlı sollu serpiştirilmiş köylerin kimi eski kimisi de artık terk edilmiş evleri, ahırları ve depoları yolcuları ürkütmeye çalışan bir siluet haline gelmişti. Böyle binaları izlemek bana sebebini bilmediğim tarifsiz bir keyif veriyor. Pamukova civarına geldiğimde artık kızıl ışıklar gökyüzünü kaplamıştı. Geyve istikametindeki yüksek tepelerin aralarından akıp giden sis bulutları içinde bir yükselip bir kaybolan rüzgar türbinleri yolcuları selamlıyor. Ardından Geyve'y...

Where is Etihiopia?

Bize gelişi buysa demek ki! Birçok kişinin severek içtiği, içmeden duramadığı, duraksamadan içemediği, içemeden.. -her neyse- kahvenin nereden geldiğini bir kaç yıl önce öğrendiğimde, zaten adımımı atmadığım, sağda solda mantar gibi biten meşhur yemen kahvecilerinin yemenliliklerinden bir kez daha şüphe duydum. Ana vatanı Etiyopya olan kahve ile Türkler'in tanışması Osmanlıların Yemen'i almasıyla gerçekleşmiş. Tabi bizden sonra da Avrupalılar tanışmış. Şimdi dünya üzerinde gitmediği yer kalmayan kahvenin tiryakisi olmasam da değişik bir şeyler içmiş olmak için arada içiyorum.  Varsayılan kırk yıllık hatır süresi kahvenin türüne göre değişiklik gösteriyor mudur acaba? Oturup kahve içme imkanımız olsa da aklımıza gelmediğinden kahve içmediğimiz yakın dostlarımızla bu samimiyeti sürdürebilmek için bu ritüeli gerçekleştirmek şart mı? 3 yıl olmuştur her halde bu fotoğrafı çekeli. Dondurmalı kadayıftan sonra Kahve! Kahvenin sıradan bir fotoğrafı. Rengini k...

Yeniden İznik

İznik'e Doğru-2       Temmuz ayının tam ortası. Sıcaktan uyuyamadığım bir gecenin sabahında hafifçe bir uyuklamadan sonra uyanır uyanmaz "Nereye?" diye soruyorum kendime. Epey zaman sonra işten güçten fırsat bulup gidemediğim İznik geliyor aklıma ve 'is Nicaea' diyorum. 2023 yılının Ocak ayında açılan yeni İznik Müzesini ve yine 2023 yılında ziyarete açılan antik Roma Tiyatrosunu görmeyi istiyorum.  İlk gelişimde henüz restorasyonu tamamlanmamış olan tiyatronun açılmadan önceki haliyle karşılaştığımda içine girip ziyaret edememenin hayal kırıklığını böylece üzerimden atacaktım.     Öğle saatlerine doğru çantamı hazırlayıp ikinci İznik yolculuğuma başlıyorum. Yaklaşık 40 dakika sonra İznik'e vardığımda Yenişehir kapıdan içeri girince hemen sağda şehrin girişine kurulmuş müze, surların ardından yükseliveriyor gözünüzün önünde. Otopark sorunu yok gibi. En azından şimdilik. Girişler Müze Kart ile yapılmakta. Müzede Neolitik dönemden Osmanlı dönemine kadar İzni...